Türk mutfağını her ne kadar dünya genelinde yeteri kadar tanıtamasak da

güllaç’ın hikayesi
(bizi sevmiyorlar, istemiyorlar demek işin kolay tarafı…) kendi kültürümüz içinde kıymetini biliyoruz. İşte o en naif kıymetlerden biri olan Güllaç‘ın ise özellikle mübarek Ramazan ayına özel bir tatlı olması onu çok daha önemli ve kıymetli kılıyor.
Diğer Türk mutfağı tatlılarına istinaden farklı bir yeri ve tadı olan bu güzel tatlının bir hikayesi olduğunu biliyor muydunuz?
15.yy Osmanlı döneminde ortaya çıkmış bu meşhur tatlımız. Hem de yine pratik bir deha ürünü olarak… Güllaç’ın ana maddesi yufka malumunuz. İşte o yufka mısır nişastasından yapılıyor. O dönemde mısır nişastasını böceklenmeden, rutubetten korumak ve saklamak oldukça zahmetliymiş. Bu sebeple biraz un ve suyla karıştırılıp saç üzerinde hafif pişirilerek kuru, hafif ve uzun süre dayanıklı bir yufka haline getirmişler öncelikle.

güllaç yufkası
İşte burada Kastamonulu Ali Usta, saray erkanının şehri ziyareti sırasında bu yufka yapraklarını kullanmış. Şekerli sütle ıslatıp özel biçimde servis ettiği güllaç saray erkanı tarafından pek beğenilmiş ve saraya kadar anlatılagelmiş. Akabinde bir ferman ile saraya çağrılan Ali usta “Tatlıcıbaşı” olarak görev almış ve Güllaç’ın günümüze ulaşmasına vesile olmuş. Allah kendisinden razı olsun 🙂
Hayırlı Ramazanlar!